Anadolu Selçuklu mimarisi, ya da kısaca Selçuklu mimarisi,[not 1] başta Anadolu Selçuklu Devleti (11. yüzyıl sonları–13. yüzyıl) olmak üzere, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'ndan türeyen ve Anadolu'da hüküm süren hanedanlar döneminde ortaya çıkan mimari etkinlikleri ifade eder. Anadolu Selçukluları, kendilerine özgü bir mimari gelenek oluşturmuş ve günümüze ulaşan örnekler büyük ölçüde bugünkü Türkiye topraklarında yer almaktadır.[1]
Anadolu Selçuklu mimarisi, Ermeni, Bizans, İran ve Suriye mimari geleneklerinden etkilenmiş, eklektik bir karaktere sahiptir. Doğu'daki Büyük Selçuklu mimarisinden farklı olarak, Anadolu'daki yapılar çoğunlukla taş malzemeden inşa edilmiş; zengin taş işçiliği ve çini süslemeleriyle öne çıkmıştır.[2] Hanlar, camiler, medreseler, türbeler ve kervansaraylar bu dönemin karakteristik yapıları arasındadır.[1]
Selçuklu Sultanlığı'nın 13. yüzyılın sonunda zayıflayıp sona ermesinin ardından, Anadolu'da mimari etkinlik küçük Anadolu beylikleri ile sürmüş ve çeşitlenmiş; bu gelişim süreci erken Osmanlı mimarisini de etkilemiştir.[3]
Tarihî arka plan
[değiştir | kaynağı değiştir]Makale serilerinden |
![]() |
11. yüzyılda Selçuklu Türkleri, İran'ı ve Hindu Kuş'tan doğu Anadolu'ya, Orta Asya'dan Basra Körfezi'ne kadar geniş bir bölgeyi kapsayan Büyük Selçuklu İmparatorluğunu kurdular.[4] Bloom, Jonathan M. & Blair, Sheila S. (ed.), The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture, Oxford University Press, 2009.</ref> 1071 yılında Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Bizans İmparatorluğuna karşı kazanılan zaferden sonra, Anadolu Türk yerleşimine açıldı.[5][6] Bu dönemde, Selçuklu mimari faaliyetlerinin merkezi İran olmuş ve ilk kalıcı Selçuklu yapıları burada inşa edilmiştir.[7]
12. yüzyılın sonlarına doğru Büyük Selçukluların zayıflamasıyla birlikte, çeşitli Türk hanedanları ve devletleri ortaya çıktı. Selçuklu hanedanının bir kolu Anadolu'da Anadolu Selçuklu Devletini (veya Anadolu Selçukluları/Rum Selçukluları) kurdu. Aynı dönemde, Zengiler ve Artuklular kuzey Mezopotamya'da (Cezire) ve çevresinde hüküm sürerken, Harezmşahlar ise İran ve Orta Asya'yı 13. yüzyıldaki Moğol istilalarına kadar elinde tuttu.[8] Anadolu Selçukluları'nın başkenti Konya olmakla birlikte, Danişmentliler (Kayseri ve Sivas), Saltuklular (Erzurum) ve Mengücekliler (Divriği, Erzincan) gibi diğer yerel hanedanlıklar da bulunuyordu. 12. yüzyılın ikinci yarısı ile 13. yüzyıl başında bu beyliklerin çoğu Selçuklulara bağlanmış veya onlarla bütünleşmiştir.[5][9][10][11]
Anadolu Selçuklu Devleti'nin altın çağı 13. yüzyılın başında yaşanmıştır.[9] İlk dönemde askeri çatışmalar ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle büyük ölçüde inşa faaliyetlerine yönelinmemiştir. Ancak siyasi istikrarın sağlanmasıyla birlikte, özgün ve yenilikçi bir mimari üslup geliştirilmeye başlanmıştır.[12] Anadolu Selçuklu sultanlarının, Artuklu ve diğer yerel hanedanların koruyuculuğunda, Bizans, Ermeni ve Gürcü Hristiyan mimarisi ile Suriye, Irak ve İran'daki İslam mimarisi gelenekleri birleşerek özgün ve bölgesel çeşitlilikler içeren bir mimari stil ortaya çıkmıştır.[13][14]
Anadolu Selçuklu mimarisi başta Konya (başkent), Kayseri, Sivas, Niğde ve Erzurum gibi şehirlerde yoğunlaşmıştır; ayrıca Antalya ve Sinop gibi kıyı şehirlerinde surlar ve liman yapıları; Alanya’da ise yeni bir kaleli liman inşa edilmiştir.[15] Selçuklulara katılan veya yenilen Danişmentli ve Saltuklu beylikleri de Anadolu’nun mimarisine katkı sağlamıştır.[14] Zengi ve Artuklu hanedanları ise başta Musul, Diyarbakır, Hasankeyf ve Mardin gibi şehirleri, Anadolu ve Suriye için uzun vadeli etkileri olacak mimari merkezler haline getirmiştir.[16][17]
1243’te Kösedağ Muharebesi ile Selçuklu otoritesi Moğollara yenilince, Anadolu’da İlhanlılar önce Selçuklu vasalları aracılığıyla, 1308’den sonra ise doğrudan hüküm sürmeye başladılar.[9][18] Anadolu’da beylikler yeniden ortaya çıktı. 13. yüzyılda Selçuklu gücü zayıflarken bile mimari faaliyetler hız kesmemiştir.[19] Selçuklu mimari geleneği, yeni hanedan ve yöneticiler altında büyük ölçüde devam etmiş ve gelişmiştir. İlhanlı İmparatorluğu’na bağlanan Anadolu’nun sanat bağları İran’la yeniden güçlenmiş; örneğin iki minareli anıtsal portal geleneği, İran’daki Selçuklu örneklerinden sonra ancak Moğol fethinden sonra Anadolu’da ortaya çıkmıştır.[20] Doğu ve Orta Anadolu’da Karamanoğulları ve Eretnaoğulları gibi beylikler geleneği sürdürmüştür.[21] Batı Anadolu’da ise Saruhanlılar, Aydın Beyliği, Menteşe Beyliği gibi beylikler Bizans sınırında, antik Yunan ve Roma kalıntılarının da etkisiyle hem Selçuklu hem Akdeniz/Bizans unsurlarını harmanlayan bir mimari denemiştir.[21] Bu beyliklerden biri olan Osmanlılar, zamanla Osmanlı İmparatorluğu’nu kurmuş ve kendi mimari üsluplarını geliştirmiştir.[21]
Genel özellikler
[değiştir | kaynağı değiştir]
Anadolu Selçukluları, çok etnili ve Müslümanlar tarafından yeni iskân edilen bir bölgede hüküm sürmüşlerdir. Bu nedenle Selçuklu mimarisi eklektik bir karaktere sahip olmuş ve farklı kültürlerin etkilerini bünyesine katmıştır.[22] İslâm dünyasının sınırında yer alan bu bölgede, toplumsal hareketlilik ve Selçukluların Moğol istilası öncesi kısa süren istikrarlı yönetimleri, tek tip "imparatorluk" üslubunun gelişmesini engellemiştir.[23] Konya, 13. yüzyıl başlarında sanat koruyuculuğu bakımından canlı bir merkez olmakla birlikte, kendi üslubunu diğer şehirlere dayatmamış; Anadolu'daki mimari, yerel ustaların yaratıcılığı ve bölgeyi dolaşan seyyar sanatçı atölyelerinin etkisiyle şekillenmiştir.[24]
Selçuklu mimarisi üzerinde Ermeni etkisi özellikle Ermeni kökenli Müslüman mimarlar ve taş ustalarının katkılarıyla ortaya çıkmıştır.[25] İran mimarisi de etkinliğini sürdürmüştür.[26] Genel olarak, Selçuklu yapılarında Bizans, Ermeni ve Gürcü formları ile İran, Suriye, Irak ve Orta Asya üslupları bir arada kullanılmıştır.[27][28] Ayrıca, Selçuklu yapılarında spolia (eski yapıdan devşirme malzeme) kullanımı da yaygındır; örneğin Isparta'daki Atabey Ertokuş Medresesi gibi şehirlerin merkezlerindeki kamusal yapılarda, antik malzeme belirgin biçimde kullanılmıştır.[29] Spolia'nın yüksek kalitesi ve önemli kamusal yapıların yıkılmasını engelleyen yasalar, kadim mimari geleneğin korunmasına katkıda bulunmuştur.[30]

Anadolu Selçuklu yapılarının çoğu kesme taşla inşa edilmiştir; tuğla ise daha çok minarelerde kullanılmıştır. İran'daki Selçuklu yapılarından en temel fark budur. Taş kullanımının yaygınlığı sayesinde Anadolu'daki Selçuklu eserlerinin daha çok kısmı günümüze ulaşabilmiştir.[32] Kervansaray, medrese ve cami inşasında, İran'daki tuğla ve alçı teknikleri taşla uyarlanmıştır.[33] Süslemeler genellikle taçkapı, pencere ve mihraplarda yoğunlaşmıştır. Taş işçiliği özellikle gelişmiş olup, motifler İran'daki stucco örneklerinden Bizans ve Ermeni motiflerine kadar çeşitlilik gösterir; mukarnas da sıkça kullanılmıştır. Sivas medreseleri ile Konya'daki İnce Minareli Medrese ve Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası taş kabartma işçiliğinin en özgün örnekleri arasındadır. Suriye kökenli ablaq (siyah-beyaz şeritli mermer) ise Konya'daki Karatay Medresesi ve Alâeddin Camii taçkapılarında görülür. İran'da yaygın olan çini kaplama, Anadolu'da tüm yüzeyi kaplayacak şekilde yenilikçi bir biçimde kullanılmıştır; özellikle Karatay Medresesi bunun tipik bir örneğidir.[34][35]
Anadolu Selçukluları misafirperverlik ve dinî ritüelleri öne çıkarmış, bu yaklaşımla kervansaraylar, zaviyeler, Sufi dergâhları ve yolculara hizmet veren çeşitli yapılar inşa etmişlerdir. Bu kompleksler, kırsal Selçuklu toplumu için konukseverliğin toplumsal ve siyasal önemini yansıtır.[36] 14. yüzyılda Anadolu'yu gezen İbn Battuta, yolculara yapılan ikram ve ritüellerden bahsetmiştir.[37] Medreseler yalnızca eğitim değil, aynı zamanda çeşitli ritüeller ve misafir ağırlama işlevlerini de üstlenmiştir. Sufi dergâhları ve medreselerin benzer mimari düzenleri, her ikisinin de toplumsal ve dinî merkezler olarak işlev gördüğüne işaret eder. Zamanın siyasi ve sosyal değişimleri karşısında bu yapıların esnekliği dikkat çekicidir.[37] Misafir ağırlamada ise önce yemek ikramı, ardından banyo ve ikramlardan sonra Kur'an tilaveti gibi törenler uygulanırdı. Sufi dergâhları hem toplumsal hareketliliği hem de Selçuklu toplumunda cömertlik ve konfor vurgusunu yansıtır.[37]
Camiler
[değiştir | kaynağı değiştir]Anadolu Selçuklu cami mimarisi, Türk-İslam kültürü ile Anadolu'nun yerel geleneklerinin birleşimini yansıtır.[38] İran'daki erken Selçukluların geliştirdiği dört eyvanlı plan Anadolu Selçuklu camilerinde görülmez.[32] Anadolu Selçuklularının inşa ettirdiği ulu camiler arasında daha geleneksel hipostil (çok sütunlu) planlı yapılar ile yenilikçi plana sahip camiler bir arada bulunur. Hipostil camilerde, geniş bir iç mekanın tavanı, yan yana dizilmiş sütunlar veya desteklerle taşınır. Sivas Ulu Camii (1197) ve Konya Alâeddin Camii (1156–1235, çeşitli dönemlerde eklerle) bu tipin önde gelen örneklerindendir.[4][39] On ikinci yüzyılın büyük camilerinde mihrap önünde bir kubbe kullanımı yaygındır.[19] Selçuklu camilerinin minareleri genellikle taş ya da tuğladan, çoğunlukla bir taş kaide üzerinde, silindirik ya da çokgen gövdeli olarak inşa edilmiş ve çoğu zaman balkon seviyesine kadar tuğla süsleme ya da sırlı çini dekorasyonlarla bezenmiştir.[40]
-
Sivas Ulu Camii’nin iç mekanı (1197)
-
Sivas Ulu Camii’nin minaresi (13. yüzyıl)[41]
-
Konya Alâeddin Camii’nin dış görünümü (12-13. yüzyıllar)
-
Konya Alâeddin Camii’nin hipostil iç mekanı
En küçük cami tipi ise mescittir. 13. yüzyılda Orta Anadolu’da yaygınlaşan mescitler, genellikle tek kubbe ile örtülü kare bir odadan oluşur.[4][19] Bu yapılar bağımsız olabileceği gibi, daha büyük bir binanın parçası olarak da inşa edilebilirdi.[19] Bir başka küçük cami tipi ise kale mescididir; bu tip, 12. yüzyılda Doğu Anadolu’da gelişmiştir.[19] Kale mescitlerinde, iç mekan birkaç nefli olarak düzenlenir ve bu bölümler beşik tonoz veya çapraz tonozlarla örtülüdür. Divriği (1180–1181) ve Erzurum’daki kale mescitleri bu tipin örneklerindendir.[4][19]
-
Divriği'deki Kale Mescidi (1180–1181)
-
Erzurum’daki Kale Mescidi (12. yüzyıl)
-
Erzurum Kale Mescidi’nin içi
"Bazilikal" tipte camiler de inşa edilmiştir; bu tip camilerde, uzun eksen mihrap ve kıble ile hizalanmış şekilde doğrusal bir plan öne çıkar. Bu plan şeması, 12. yüzyıl kale mescitlerinden türemiş olup, yerel kilise mimarisinin etkilerini de yansıtır.[32][42] Bu plan tipinin gelişmiş örnekleri 13. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Örneğin Niğde Alaaddin Camii (1223), mihrap duvarına paralel üç nefli olarak tasarlanmış ve bu neflere karşılık gelen üç kubbe, mihrap duvarı önünde sıralanmıştır.[42][43] Amasya'daki Burmalı Minare Camii ve Gök Medrese Camii de bazilikal plana sahip olup, burada da üç kubbe orta nefin üzerinde sıralanmıştır.[38][43] Kubbelerin bu şekilde yerleştirilmesi, Selçuklu mimarisinde mihrap önü kubbesi geleneğini öne çıkaran bir düzen oluşturmuştur.[19]
Divriği Ulu Camii (1228–1229) ise hem hipostil hem bazilikal olarak tanımlanabilecek bir plana sahiptir.[4] Caminin üç nefi vardır ve ortadaki nef, mihrap önünde genişletilmiş, burada kare bir açıklığı örten kubbe yer almıştır. Ayrıca caminin ortasında, kubbesi oculus (üstü delikli bir pencere) ile aydınlatılmış bir ikinci açıklık da bulunur.[4] Benzer bir düzen Hunat Hatun Camii (1237–1238, Kayseri) gibi daha büyük komplekslerde de görülür; burada da ana nef üzerinde iki kubbe bulunur (biri mihrap önünde, diğeri ise caminin ortasında). Yan nefl er ise kıble duvarına paralel ve ana nefe dik olarak yerleşmiştir. Hunat Hatun Camii'nin ortasındaki kubbe, aslında üstü açık bir avluyken, 19. yüzyılda kapatılmıştır.[22] Benzer bir düzenleme, Kayseri Ulu Camii'nde de görülür; bu yapı Danişmentliler tarafından 1135'te inşa edilmiş, daha sonra Selçuklu döneminde (1205–1206) ve sonraki yüzyıllarda onarımlar görmüştür.[44]
-
Niğde Alaaddin Camii'nin taçkapısı (1223)
-
Niğde Alaaddin Camii'nin iç mekanı
-
Divriği Ulu Camii'nin portali (1228–1229)
-
Divriği Ulu Camii'nin içi
-
Hunat Hatun Camii'nin dıştan görünüşü (Kayseri, 1237–1238)
-
Hunat Hatun Camii'nde merkezi kubbeli alan (aslında üstü açık bir avlu iken sonradan kapatılmıştır)
-
Burmalı Minare Camii (Amasya, 13. yüzyıl)
Orta Anadolu'nun batısında ise 13. yüzyılda, ahşap sütunlu hipostil camiler adı verilen bir tip ortaya çıkmıştır. En erken örnek Sivrihisar Ulu Camii (1232) olup, diğer örnekler Afyonkarahisar Ulu Camii (1272) ve Arslanhane Camii (Ankara, yaklaşık 1290)'dir. Bu tipin en gelişmiş örneği ise Eşrefoğlu Camii'dir (1297, Eşrefoğulları Beyliği dönemi).[40][45] Bu camilerdeki ahşap sütunlar bazen ayrıntılı oymalarla süslenmiştir. Bu tür ahşap direklerin, Orta Asya Türklerinin büyük çadırlarını taşıyan direk geleneğiyle ilişkili olabileceği düşünülmektedir.[19]
-
Afyonkarahisar Ulu Camii (1272), ahşap sütunlu cami örneği
-
Eşrefoğlu Camii (Beyşehir, 1297), bir başka ahşap direkli cami
-
Eşrefoğlu Camii'nin çini mihrabı
Güneydoğu Anadolu'da, özellikle Artuklu hanedanlarının egemen olduğu bölgelerde, Suriye cami mimarisi ve mevcut yerel geleneklerin etkisi daha belirgindir.[46] Bölgedeki en dikkat çekici yapılardan biri, Diyarbakır Ulu Camii'dir. İlk olarak 7. yüzyılda inşa edilen cami, 11. ve 12. yüzyılda Büyük Selçuklular tarafından bugünkü biçimiyle yeniden yapılmış,[47][48] ve 12-13. yüzyıllarda Artuklular tarafından eklemeler ve genişletmelerle bugünkü halini almıştır.[49][50] Diyarbakır Ulu Camii plan ve avlu cepheleriyle Şam Emevî Camii'ne benzer; avlusunda hem Klasik Roma unsurları hem de İslam motifleri birlikte kullanılmıştır. Bölgedeki bir diğer önemli Artuklu eseri ise 1204'te yapımına başlanan Kızıltepe Ulu Camii'dir (eski adıyla Dunaysır veya Koçhisar); plan şeması Diyarbakır Ulu Camii'ne benzer olup, mihrap duvarındaki taş işçiliğiyle dikkat çeker.[35][51]
-
Diyarbakır Ulu Camii (ilk inşa 7. yüzyıl, bugünkü haliyle 12. yüzyıl)
-
Diyarbakır Ulu Camii'nin süslemeli doğu avlu cephesinden detaylar
-
Artuklular tarafından 1204'te yapımına başlanan Kızıltepe Ulu Camii'nin cephesi
Beylikler döneminde ise cami mimarisinde çeşitlilik artmış, Manisa'daki Saruhanlılar'a ait Manisa Ulu Camii (1371), Selçuk'ta İsa Bey Camii (1374) ve Milet'te İlyas Bey Camii (1404) gibi örnekler ortaya çıkmıştır.[52] Zamanla, özellikle mihrap önü kubbesine verilen önem artmış ve bu vurgu, Osmanlı mimarisinin kubbeli camilerinde zirveye ulaşmıştır.[53]
-
Manisa Ulu Camii'nin iç mekanı (Saruhanlılar, 1371)
-
Selçuk'taki İsa Bey Camii (1374)
-
Milet'teki İlyas Bey Camii (1404)
Medreseler ve hastaneler
[değiştir | kaynağı değiştir]Anadolu Selçuklu döneminde çok sayıda medrese inşa edilmiştir. Mimari açıdan iki temel tipten söz edilebilir. Birincisi, İran ve Mezopotamya'daki örneklere benzeyen, açık bir avlu etrafında düzenlenen ve değişen sayıda eyvanla çevrili olan medrese tipidir (en az bir eyvan girişin karşısında yer alır). Bu tür medreselerde süslemeler genellikle anıtsal taçkapı etrafında yoğunlaşır. Erzurum'daki Çifte Minareli Medrese (yaklaşık 1250 veya 1253), çift minareli taçkapısı ile bu tipin erken örneklerinden biridir. Sivas'taki Gök Medrese (1271–1272) ise aynı formda inşa edilmiş zengin süslemeli bir diğer yapıdır. Aynı yıl Sivas'ta Çifte Minareli Medrese (kısmen korunmuştur) ve Buruciye Medresesi de inşa edilmiştir. Niğde'deki Ak Medrese (1404) ise bu plan tipinin geç bir örneği olup, ikinci katında sivri kemerli bir lojiyaya sahiptir ve Karamanoğulları Beyliği döneminde yapılmıştır.[54][55][56][57]
İkinci tip medrese ise Anadolu'ya özgüdür ve merkezi avlusu kubbe ya da tonozla örtülü, daha küçük ölçekli yapılardır. Özellikle Konya'da bu tür medreseler yaygındır; Karatay Medresesi ve İnce Minareli Medrese başlıca örnekleridir.[35][58][59] Erzurum'daki Yakutiye Medresesi de İlhanlı döneminin geç bir örneğidir (1310); iç mekânı çeşitli tonozlarla örtülüdür ve ortasında mukarnaslı bir ana bölüm bulunur.[60][61]
Hastaneler (veya darüşşifa), birçok şehirde inşa edilmiş olup genellikle medrese planını takip ederler. Kayseri’deki Çifte (Gevher Nesibe) Medrese (yaklaşık 1205), I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve kız kardeşi Gevher Nesibe Hatun tarafından kurulmuş olup, biri tıp medresesi, diğeri hastane olan iki açık avlulu yapıdan oluşur. Sivas’ta I. İzzeddin Keykavus tarafından inşa ettirilen Şifaiye Medresesi (1217–1218) hem hastane hem de türbe işlevi taşır. Divriği Darüşşifası ise camiyle birlikte bir kompleksin parçası olup, üzeri kapalı bir avluya sahiptir ve medrese planına benzer.[35][62][63]
-
Kayseri'deki Gevher Nesibe Medresesi (Çifte Medrese) (yaklaşık 1205)
-
Divriği cami kompleksindeki Darüşşifa'nın portali (1228–29)
-
Divriği Darüşşifası'nın iç mekanı
-
Erzurum Çifte Minareli Medrese (yaklaşık 1250)
-
Çifte Minareli Medrese'nin iç avlusu
-
Konya'daki Karatay Medresesi'nin taçkapısı (yaklaşık 1251), mukarnas ve ablaq süslemeleriyle
-
Karatay Medresesi'nin içindeki çini süslemeler
-
Konya'daki İnce Minareli Medrese (yaklaşık 1265)
-
İnce Minareli Medrese'nin merkezi odası
-
Tokat'taki Gök Medrese cephesi (yaklaşık 1270)
-
Sivas'taki Gök Medrese'nin giriş kapısı ve minareleri (1271–2)
-
Sivas'taki Buruciye Medresesi (1271–2)
-
Buruciye Medresesi'nin avlusu
-
Erzurum'daki Yakutiye Medresesi (1310)
-
Yakutiye Medresesi'nin merkezi mukarnaslı bölümü
Türbeler
[değiştir | kaynağı değiştir]Türbeler genellikle medrese veya camilerle birlikte inşa edilmiştir. En yaygın biçimleri, içten kubbeli, dıştan ise konik çatıya sahip çokgen (çoğunlukla sekizgen) ya da dairesel planlı yapılardır, ancak farklı örnekler de mevcuttur.[64][65][66] Serbest duran bu tür anıt mezarlar Türkçede “kümbet” olarak adlandırılır ve kökenleri İran'da daha önce inşa edilen kule mezarlara dayanmaktadır. Anadolu'da ise zengin taş işçiliğiyle özgün bir stil kazanmışlardır.[66]
II. Kılıç Arslan'ın Alaeddin Camii avlusundaki türbesi (yaklaşık 1190) ongen planlıdır. Erzurum'daki Emir Saltuk Türbesi (12. yüzyıl sonu) ise sekizgen tabanlı ve silindirik üst bölümlüdür.[64] Kayseri'deki Döner Kümbet (yaklaşık 1275) on iki köşelidir ve taş kabartmalarla süslüdür. Niğde'deki Hudavent Hatun Türbesi (1312) ise muqarnas (stalaktit) ve figürlü motiflerle zenginleştirilmiştir.[67] Tercan'daki Mama Hatun Türbesi (13. yüzyıl başı), dairesel bir avlu duvarı ve süslemeli giriş kapısıyla çevrili olması bakımından özgün bir örnektir.[64][68] Divriği'deki Sitte Melik (veya Şahinşah) Türbesi (1197'den önce) ise Anadolu İslam mimarisindeki en eski mukarnaslı taçkapılardan birine sahiptir.[69] Sivas'taki Şifaiye Medresesi'ne entegre olan I. İzzeddin Keykavus Türbesi ise avluya bakan tuğla ve çini süslemeli cephesi ve yapının üzerinde yükselen sekizgen kasnağa oturan konik külahı ile dikkat çeker.[70]
-
Konya'da II. Kılıç Arslan Türbesi (yaklaşık 1190)
-
Divriği'de Sitte Melik Türbesi (1197'den önce)
-
Erzurum'da Emir Saltuk Türbesi (12. yüzyıl sonu)
-
Tercan'da Mama Hatun Türbesi (13. yüzyıl başı)
-
Mama Hatun Türbesi'nin dış avlusu ve giriş kapısı
-
Sivas'ta I. İzzeddin Keykavus Türbesi'nin tuğla ve çini süslemeli cephesi (1217–1218)
-
Kayseri'de Döner Kümbet (1276), bir Selçuklu prensesine ait türbe
-
Hudavent Hatun Türbesi (Niğde, 1312)
Kervansaraylar
[değiştir | kaynağı değiştir]13. yüzyılda Anadolu'da inşa edilen en etkileyici Selçuklu anıtlarının başında, şehirlerarası ticaret yolları üzerinde kurulan kervansaraylar gelir. Bu yüzyılda yüzlerce kervansaray inşa edilmiş, bunlardan yaklaşık yüzü günümüze ulaşmıştır. Bazıları büyük ölçüde sağlam ya da restore edilmiş durumdadır. Kervansarayların önemli bir kısmında ise herhangi bir kitabe bulunmaz ya da mevcut kitabeler zaman içinde kaybolmuştur.[71] Selçuklu kervansaraylarının çoğu, Selçuklu Devleti'nin en güçlü olduğu dönem olan 1220–1250 yılları arasında inşa edilmiştir.[72]
Bu yapılar, Selçuklu Devleti'nde ticareti teşvik etmek amacıyla ana ticaret yolları üzerinde inşa edilmiştir ve dünyanın dört bir yanından gelen yolculara hizmet vermiştir. Ayrıca askeri amaçlarla, sultan ve maiyeti için konaklama, devlet misafirhanesi, hapishane ve sığınak olarak da kullanılmıştır.[71] Kervansaraylarda yolculara yemek, barınma, tıbbi bakım, banyo gibi hizmetler ücretsiz sunulurdu. Çoğu kervansarayda bir cami veya en azından ibadet için ayrılmış bir alan da bulunurdu.[72]
Selçuklu kervansaraylarının plan ve tasarımları kendine özgüdür ancak İran ve Ermeni mimarisinden etkiler de görülmektedir.[72] En temel işlevleri güvenlik ve barınma sağlamak olduğu için, genellikle kalın taş duvarlara, tek bir giriş kapısına ve mazgal pencerelere sahiptiler. Giriş kapısı gece kapatılır, güvenlik için bazen çatıya çıkış merdiveni ve gözetleme platformları eklenirdi. Dış cephelerde süsleme genellikle ana taçkapıda yoğunlaşır ve zengin taş işçiliği, bitkisel ve geometrik motifler, mukarnas, kitabeler ile bezeli olurdu.[71] Yapılar genellikle bir iç avlu etrafında ve bazen avlunun bir yanında büyük kapalı bir salon olacak şekilde dikdörtgen planlıydı. Avlunun ortasında yükseltilmiş bir küçük mescit bulunabilirdi.[72] Kervansaraylarda hayvanlar için ahırlar, yolcular için konaklama ve mallar için depolama alanları mevcuttu. Alt katta ahırlar, üst katta ise yolcuların ve malların kaldığı platformlar yer alırdı. Ayrıca su, drenaj ve kanalizasyon sistemleri de bulunurdu.[71]
Bazı kervansaraylar sadece dikdörtgen planlı kapalı yapılardan oluşur; örneğin Alayhan Kervansarayı (yaklaşık 1190, II. Kılıç Arslan dönemine atfedilir) Anadolu İslam mimarisinde bilinen en eski mukarnas taçkapılardan birine sahiptir.[69] Antalya–Burdur yolu üzerindeki Susuz Han (yaklaşık 1246) ise avlusu olmayan örneklerdendir, ancak bunun sebebi yapının tamamlanmamış olması ya da sonradan bir bölümünün yıkılması olabilir.[73] Evdir Han (1215–1219) ve Kırkgöz Han (1237–1246) ise yalnızca avlu ve revaklardan oluşan örneklerdendir.[64]
En anıtsal kervansaraylar ise her iki tipi birleştirir. Aksaray–Konya yolu üzerindeki Sultan Hanı (1229), Kayseri yakınındaki Sultan Hanı (1236–1237),[64] Ağzıkara Han (1240),[74] ve Kayseri doğusundaki Karatay Hanı (1240 civarı)[75] bunlardandır. Bu yapılar dışarıdan kale gibi, yarım yuvarlak payandalar ve süslü taş taçkapılarla dikkat çeker. Avlunun ortasında bazen dört sütun üzerine yükseltilmiş küçük bir mescit yer alır. Avlunun karşısında ise çok sütunlu, merkezi kubbeli, kapalı bir salon bulunur.[64][76]
-
Alayhan Kervansarayı'nın mukarnaslı taçkapısı (kısmen restore edilmiştir), yaklaşık 1190
-
Kayseri yakınındaki Sultan Hanı'nda yükseltilmiş avlu mescidi (1236–1237)
-
Ağzıkara Han'ın avlusu (1240)
-
Kırkgöz Han avlusu (1237–1246)
-
Susuz Han (yaklaşık 1246)
-
Karatay Hanı'nın avlusu ve kapalı salon girişi (1240 civarı)
Surlar ve saraylar
[değiştir | kaynağı değiştir]
Anadolu Selçuklu askeri mimarisinin en iyi korunmuş örneklerinden biri, Alanya'da yer alan ve 13. yüzyıla tarihlenen kale, sur, deniz kenarındaki Kızıl Kule (Red Tower) ve Selçuklu donanma tersanesi (tersane-i amire) gibi yapılardır.[77]
Güneydoğu Anadolu'da ise Diyarbakır'ın surları korunmuştur. Surların bazı kuleleri Artuklular döneminde inşa edilmiş olup, üzerinde taş işçiliğiyle yapılmış yazıtlar ve hayvan-figürlü kabartmalar yer almaktadır.[78]
Selçuklu saraylarından çok azı günümüze ulaşmıştır. Konya'daki eski Selçuklu sarayı ve iç kale, günümüzde Alâeddin Camii'nin yanındaki tepedeydi. Bu kompleksten sadece II. Kılıç Arslan tarafından inşa edilen Alaeddin Köşkü'nün kalıntıları günümüze ulaşmıştır.[77]
Bazı Selçuklu sarayları ise arkeolojik olarak belgelenmiştir. Kaykubadiye Sarayı, Kayseri yakınlarında I. Alaeddin Keykubad tarafından bir gölet etrafında inşa edilmiştir. Yapı grubunda mescit, kayıkhane ve çiniyle süslü binalar yer almaktadır.[77]
Ayrıca, Kubadabad Sarayı Beyşehir Gölü kıyısında inşa edilmiş olup, 16 küçük binadan oluşmakta ve bu binalar çinilerle süslüdür.[77]
Köprüler
[değiştir | kaynağı değiştir]
Anadolu'da Selçuklular ve Artuklular, pek çok nehri aşan köprüler inşa etmişlerdir. En yaygın köprü tipi, tek açıklıklı ve sivri kemerli köprülerdir; ana açıklıkta büyük bir sivri kemer bulunur. Bu form, Roma ve Bizans dönemlerinde de görülmekte olup, Osmanlı mimarisinde de (örneğin Mostar Köprüsü) devam etmiştir.[79] Bu türün erken örneklerinden biri, Artuklular tarafından Batman Çayı üzerinde Silvan'ın doğusunda 1147 yılında inşa edilen Malabadi Köprüsü'dür.[80]
Daha sığ akarsular ve zayıf akıntılar için ise daha düz ve çok kemerli köprüler tercih edilmiştir. Dicle Köprüsü, Anadolu'da İslam döneminde inşa edilen en eski köprülerden biridir ve Dicle Nehri üzerinde 1065–1067 yılları arasında yapılmıştır.[81] Bu tip köprüler, Beylikler döneminde yaygınlaşmış ve Osmanlılar döneminde de kullanılmaya devam etmiştir.
Anadolu'daki erken dönem Türk-İslam köprülerinden bir diğeri de, Hasankeyf'te Artuklular tarafından 1155–1175 yılları arasında inşa edilen ve bugün yalnızca ayakları kalan Hasankeyf Eski Köprüsü'dür. Bu köprü, devasa ayakları ve üzerinde yer alan figürlü süslemeleriyle dikkat çeker.[81]
Taş işçiliğinde figüratif betimler
[değiştir | kaynağı değiştir]İslam kültürlerinde figüratif tasvirlere genellikle sanatsal objelerde rastlansa da, dini yapılarda bu tür motifler daha az kullanılır. Ancak Anadolu Selçukluları ve komşu Artuklular, figürlü taş kabartmalarını hem sivil hem de dini mimarilerinde yoğun olarak kullanmışlardır.[82][83] Özellikle ana giriş kapılarında yer alan taş rölyefler, Hristiyan-Ermeni mimari geleneğinden etkilenmiş olup, Selçuklular tarafından benimsenmiştir.[82] Bu tip taş işçiliği, hem dini hem de sivil yapılarda, sur ve kale kapılarında sıklıkla uygulanmıştır. Figürlü betimleme geleneği, bölgenin İlhanlı hâkimiyetine girmesinden sonra azalmıştır.[83]
İnsan motifleri
[değiştir | kaynağı değiştir]İnsan figürleri Selçuklu mimarisinde nadiren kullanılmıştır. Kullanıldığında ise genellikle ikili veya simetrik şekilde yer alır. Örnekler arasında Niğde Alaeddin Camii ve Divriği Ulu Camii hastanesinin kapısındaki grup figürler bulunur. Bu tür betimlemeler, dönemin astroloji inancıyla ilişkilendirilen sembolik anlamlar taşır. Nadiren de olsa bireysel portre örneklerine de rastlanır.[82]
Aslanlar
[değiştir | kaynağı değiştir]
Hayvan motifleri arasında aslan, en çok tercih edilenlerdendir. Tam kabartma biçiminde işlenen bu figürler, Ermeni aslan heykellerine benzer şekilde, genellikle güneşin zodyaktaki konumu ile ilişkilendirilmiştir. Kayseri Çifte Medrese'de, Diyarbakır Ulu Camii'nde ve Kayseri Döner Kümbet'teki ağaç ve hilal ile birlikte aslan figürleri örnek olarak verilebilir.[82]
Kartal ve yırtıcı kuşlar
[değiştir | kaynağı değiştir]
Kartal motifleri çoğunlukla türbelerde görülür. Çift başlı kartal, Selçuklulara Orta Asya'dan geçen bir sembol olup, güç ve koruyuculuk anlamı taşır. Bu motiflere Erzurum Emir Saltuk Türbesi ve Niğde Hudavent Hatun Türbesi'nde rastlanır. Çift başlı kartallar ayrıca Divriği Ulu Camii ve Kayseri Döner Kümbet'te de görülür.[82]
Ejder
[değiştir | kaynağı değiştir]
Ejder motifleri çoğunlukla sur, saray ve köşklerde görülür. Neredeyse daima karşılıklı, simetrik ve birbirine bakan şekilde betimlenirler. Bu motifler Çin sanatından etkilidir. Erzurum Çifte Minareli Medrese ve Kayseri Sultan Han'daki kemerlerdeki karşılıklı ejder örnek gösterilebilir.[82]
Siren
[değiştir | kaynağı değiştir]
Mitolojik bir yaratık olan sirenler, genellikle kötülükten koruyucu olarak kabul edilir ve özellikle türbelerde karşımıza çıkar. Hudavent Hatun Türbesi ve Kubadabad Sarayı çinilerinde örnekleri bulunur.[82]
Sfenks
[değiştir | kaynağı değiştir]Sfenks figürleri daha çok sivil mimaride, nadiren ise dini yapılarda kullanılır. Sfenksler kötülükten koruyucu anlam taşır ve sıklıkla kale duvarlarında veya mezar taşlarında görülür.[82]
Hayvan döngüsü (zodyak)
[değiştir | kaynağı değiştir]Selçuklular, 12 hayvanlı Çin zodyağından da etkilenmişlerdir. Bu tür betimlemelere özellikle türbelerde rastlanır; Kayseri Emir Saltuk Türbesi, Sultan Han ve Sivas Gök Medrese bunlara örnektir.[82]
Minberler
[değiştir | kaynağı değiştir]Minber, camilerde **daima** bulunan nadir mimari elemanlardan biridir. Genellikle alt kısmında kapılı kısa bir merdiven ve üstte küçük bir köşk ile tamamlanır. Anadolu'da Selçuklu dönemi ile erken Osmanlı dönemine kadar minberler ahşaptan yapılmış, derin oyma arabesk motifler ve geometrik desenlerle süslenmiştir. Genel biçim ve tarz bakımından Levant ve Suriye'deki çağdaş minberlere benzerler; fakat Suriye minberlerindeki mukarnas kubbeler, Anadolu minberlerinde yer almaz.[84]
Dönemin en gelişkin Türk minberleri, çivi veya tutkal kullanılmadan, çok sayıda ahşap parçanın birbirine geçmeli olarak birleştirildiği **kündekâri** tekniğiyle üretilmiştir. Parçalar bir mozaik gibi iç iskelet üzerinde bir araya getirilir.[85] Bu tekniğin örnekleri arasında; Konya Alaeddin Camii'nin minberi (1155–56), Malatya ve Siirt Ulu Camii minberleri (her ikisi de günümüzde Ankara Etnografya Müzesi'nde sergilenmektedir), Sivrihisar Ulu Camii (1275) ve Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1297–99) minberleri gösterilebilir.[85][86][87] Kündekâri tarzı, Beylikler ve erken Osmanlı döneminde de sürmüştür. Zamanla oyma derinlikleri azalmış, geometrik ahşap mozaikler daha karmaşıklaşmış ve yüzeyde kabartma “boş” süslemeler eklenmiştir. Bu dönemin örnekleri arasında Manisa Ulu Camii (1376) ve Bursa Ulu Camii (1499) minberleri sayılabilir.[85]
Kündekâri tekniği yüksek işçilik gerektirdiği için, bazı minberler daha basit oyma panellerin bir çerçeveye monte edilmesiyle yapılmıştır. Ancak zamanla bu panellerin eğilmesi ve küçülmesi, desenlerin kaymasına yol açar. Divriği Ulu Camii (1228–29) ve Ankara Arslanhane Camii (1289–90) minberleri bu tekniğin örneklerindendir.[85] Buna rağmen, bu örnekler de Anadolu Selçuklu ahşap işçiliğinin zarafetini göstermektedir.[88][89]
-
Konya Alaeddin Camii minberi (1155–56)
-
Alaeddin Camii minberinde kündekâri detayları
-
Alaeddin Camii minberinin ön kısmı
-
Siirt Ulu Camii minberi (13. yy), bugün Ankara Etnografya Müzesi’nde
-
Divriği Ulu Camii minberi (1228–29)
-
Divriği minberinde oyma paneller
-
Sivrihisar Ulu Camii minberinden detay (1275)
-
Beyşehir Eşrefoğlu Camii minberinin ön kısmı (1297–99)
Ayrıca bakınız
[değiştir | kaynağı değiştir]Notlar
[değiştir | kaynağı değiştir]Kaynakça
[değiştir | kaynağı değiştir]- ^ a b Blessing, Patricia. Rebuilding Anatolia after the Mongol Conquest: Islamic Architecture in the Lands of Rum, 1240–1330. Stanford University Press, 2014, ss. 1–5. ISBN 978-1-4724-2406-8.
- ^ Curatola, Giovanni. Turkish Art and Architecture: From the Seljuks to the Ottomans. Abbeville Press, 2010, ss. 31–42. ISBN 978-0-7892-1082-1.
- ^ Berktay, Halil. "Anadolu'da Selçuklu Mimarlığı", TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 37, 2009, ss. 456–460. islamansiklopedisi.org.tr
- ^ a b c d e f Bloom, Jonathan M. & Blair, Sheila S. (ed.), The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture, Oxford University Press, 2009. Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi: "grove" adı farklı içerikte birden fazla tanımlanmış (Bkz: Kaynak gösterme) - ^ a b Bosworth, C. E., "Sald̲j̲ūḳids; III. The various branches of the Sald̲j̲ūḳs; 5. The Sald̲j̲ūḳs of Rūm (ca. 483–707/ca. 1081–1307)", EI2, c. 8, ss. 948–949.
- ^ Hattstein, Markus & Delius, Peter (2011), Islamic Art and Architecture, s. 348.
- ^ Petersen, Andrew, Dictionary of Islamic Architecture, 1996, ss. 255–256.
- ^ Ettinghausen, R.; Grabar, O.; Jenkins-Madina, M., Islamic Art and Architecture 650–1250, 2001, s. 134.
- ^ a b c Hattstein & Delius, s. 370.
- ^ Leiser, G., "Saltuḳ Oğulları", EI2, c. 8, s. 1001.
- ^ Kuban, Doğan, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, 2001, ss. 27–32.
- ^ Kuran, Aptullah, "Thirteenth and Fourteenth Century Mosques in Turkey", Archaeology, 1971, c. 24, ss. 234–254.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina, s. 264.
- ^ a b Bloom & Blair (2009), c. 1, s. 228.
- ^ Bloom & Blair, "Saljuq", s. yok.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina, s. 217.
- ^ Hattstein & Delius, s. 380.
- ^ Bloom & Blair, Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture, c. 1, ss. 141–144.
- ^ a b c d e f g h Kuran, 1971.
- ^ Blessing, Patricia, Rebuilding Anatolia after the Mongol Conquest, 2014, ss. 102–104, 121 ve diğerleri.
- ^ a b c Bloom & Blair, ss. 141–144.
- ^ a b Ettinghausen, R.; Grabar, O.; Jenkins-Madina, M., Islamic Art and Architecture 650–1250, 2001, s. 234.
- ^ Blessing, Patricia, Rebuilding Anatolia after the Mongol Conquest, 2014, ss. 9-10.
- ^ Blessing, 2014, ss. 9-10.
- ^ Bedrosian, R. "Armenian Architecture", 1999, s. 250.
- ^ Saladin, H., L'art Persan, 1908, s. 753.
- ^ Bloom & Blair, Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture, c. 1, s. 228.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina, 2001, s. 264.
- ^ Bilge, A.R., "Spolia Usage in Anatolian Rulers...", A/Z: ITU Journal of Faculty of Architecture, 2015, c. 12, ss. 3–17.
- ^ Bilge, 2015.
- ^ "Kubadabad Palace – Discover Islamic Art – Virtual Museum". Erişim tarihi: 1 Ekim 2021.
- ^ a b c Hattstein, Markus & Delius, Peter, Islamic Art and Architecture, 2011, s. 371.
- ^ Blair, Sheila S. & Bloom, Jonathan M., The Art and Architecture of Islam, 2004, s. 130.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina, 2001, s. 241.
- ^ a b c d Bloom & Blair, 2009, c. 1, s. 228.
- ^ Pancaroglu, Oya, "Devotion, Hospitality and Architecture in Medieval Anatolia", Studia Islamica, 2013, c. 108, ss. 48–81. doi:10.1163/19585705-12341275.
- ^ a b c Pancaroglu, 2013.
- ^ a b Kuran, Aptullah, "Thirteenth and Fourteenth Century Mosques in Turkey", Archaeology, 1971, c. 24, ss. 234–54.
- ^ Ettinghausen, R.; Grabar, O.; Jenkins-Madina, M., Islamic Art and Architecture 650–1250, 2001, ss. 234-235.
- ^ a b Hattstein & Delius, 2011, s. 372.
- ^ Ünsal, Behçet, Turkish Islamic Architecture in Seljuk and Ottoman Times, 1071–1923, Academy Editions, 1973, s. 17.
- ^ a b Bloom, Jonathan M.; Blair, Sheila S., (Ed.) (2009). "The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture". Oxford University Press.
- ^ a b Hattstein & Delius, 2011, s. 371.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina, 2001, s. 234.
- ^ "Wooden Roofed and Wooden Columned Mosques in Anatolia". UNESCO World Heritage Centre. Erişim tarihi: 2 Ekim 2021.
- ^ Hattstein, Markus & Delius, Peter, Islamic Art and Architecture, 2011, s. 380.
- ^ Petersen, Andrew, Dictionary of Islamic Architecture, 1996, s. 66.
- ^ Halifeoğlu, F. M.; Assénat, M., "The Great Mosque of Diyarbakır: a contribution to understanding the monumental development of a site from antiquity to the Arab conquest", Anatolian Studies, 2021, c. 71, ss. 141–156.
- ^ Sinclair, Thomas Alan, Eastern Turkey: an architectural and archaeological survey, The Pindar Press, 1989, c. III, ss. 176–180.
- ^ Bloom, Jonathan M. & Blair, Sheila S. (ed.), The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture, Oxford University Press, 2009, c. 2, ss. 17–18.
- ^ Ettinghausen, R.; Grabar, O.; Jenkins-Madina, M., Islamic Art and Architecture 650–1250, 2001, s. 218.
- ^ Bloom & Blair, 2009, c. 1, ss. 141–144.
- ^ Kuran, Aptullah, 1971.
- ^ Ettinghausen, R.; Grabar, O.; Jenkins-Madina, M., Islamic Art and Architecture 650–1250, 2001, ss. 235–239.
- ^ Bloom & Blair, The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture, 2009, c. 1, s. 228.
- ^ Blair, Sheila S.; Bloom, Jonathan M., The Art and Architecture of Islam 1250–1800, 1995, ss. 141–142.
- ^ Hattstein, Markus & Delius, Peter, Islamic Art and Architecture, 2011, s. 373.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina, 2001, ss. 235–239.
- ^ Hattstein & Delius, 2011, s. 373.
- ^ Blair & Bloom, 1995, s. 132.
- ^ Bloom & Blair, 2009, c. 1, s. 243.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina, 2001, ss. 239–240.
- ^ Bloom & Blair, 2009, c. 1, Kayseri ve Sivas bölümleri.
- ^ a b c d e f Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;:2428
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme) - ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina 2001, s. 239.
- ^ a b Sinclair, T. A., Eastern Turkey: An Architectural and Archaeological Survey, Volume I, Pindar Press, 1987, s. 47.
- ^ Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;:2410
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme) - ^ Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;:2482
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme) - ^ a b McClary, Richard P., Rum Seljuq Architecture, 1170–1220: The Patronage of Sultans, Edinburgh University Press, 2016.
- ^ Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;:2411
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme) - ^ a b c d Yavuz, Aysil Tukel (1997). "The Concepts That Shape Anatolian Seljuq Caravanserais". Muqarnas. Cilt 14. ss. 80-95. doi:10.1163/22118993-90000371.
- ^ a b c d Nossov, Konstantin (2013). "Protecting Travel and Trade: Seljuq Fortified Caravanserais in Anatolia". Medieval Warfare. Cilt 3. ss. 22-27.
- ^ "Susz Han – TDV İslâm Ansiklopedisi". Erişim tarihi: 7 Ekim 2021.
- ^ "Ağzıkara Han (caravanserai) – Discover Islamic Art – Virtual Museum". Erişim tarihi: 7 Ekim 2021.
- ^ Osmond, Jonathan; Cimdin̦a, Ausma (2007). Power and Culture: Identity, Ideology, Representation. Edizioni Plus. ss. 54-57. ISBN 978-88-8492-463-6.
- ^ Ettinghausen, Grabar & Jenkins-Madina 2001, ss. 240–241.
- ^ a b c d Bloom, Jonathan M. & Blair, Sheila S. (ed.), The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture, Oxford University Press, 2009, s. 234.
- ^ Hattstein & Delius 2011, s. 381.
- ^ Ilter, Fügen (1994). "The Main Features of the Seljuk, the Beylik and the Ottoman Bridges of the Turkish Anatolian Architecture from the XIIth to the XVIth Centuries". Belleten. 57 (219). ss. 481-494. doi:10.37879/belleten.1993.481
.
- ^ "The Malabadi Bridge". UNESCO World Heritage Centre (İngilizce). Erişim tarihi: 6 Ekim 2021.
- ^ a b Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;Ilter
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme) - ^ a b c d e f g h i Kaynak hatası: Geçersiz
<ref>
etiketi;:5
isimli refler için metin sağlanmadı (Bkz: Kaynak gösterme) - ^ a b Bloom, Jonathan M.; Blair, Sheila S., (Ed.) (2009). "Architecture; X. Decoration; 2. Figural". The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture. Oxford University Press. ISBN 9780195309911.
- ^ Bloom, Jonathan M.; Blair, Sheila S., (Ed.) (2009). "Minbar". The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture. Oxford University Press. ISBN 9780195309911.
- ^ a b c d Bloom, Jonathan M.; Blair, Sheila S., (Ed.) (2009). "Woodwork; II. After c. 1250; C. Anatolia, c. 1250–c. 1500". The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture. Oxford University Press. ISBN 9780195309911.
- ^ Akurgal, Ekrem (1980). The Art and Architecture of Turkey (İngilizce). Oxford University Press. s. 202. ISBN 978-0-8478-0273-9.
- ^ Blessing 2014, s. 25.
- ^ Kuban 2001, s. 158.
- ^ Bloom, Jonathan M.; Blair, Sheila s., (Ed.) (2009). "Ankara". The Grove Encyclopedia of Islamic Art and Architecture. Oxford University Press. ISBN 9780195309911.
Bibliyografya
[değiştir | kaynağı değiştir]
- Bedrosian, Robert (1999). "Selçuklu ve Moğol Dönemlerinde Ermenistan". The Armenian People From Ancient to Modern Times: The Dynastic Periods from Antiquity to the Fourteenth Century. I. St. Martin's Press.
- Blair, Sheila & Bloom, Jonathan M. (1995). The Art and Architecture of Islam 1250–1800. Yale University Press. ISBN 978-0-300-06465-0.
- Blair, Sheila & Bloom, Jonathan M. (2009). The Grove Encyclopedia of Islamic Art & Architecture. Oxford University Press. ISBN 978-0-19-530991-1.
- Blessing, Patricia (2014). Rebuilding Anatolia after the Mongol Conquest: Islamic Architecture in the Lands of Rūm, 1240–1330. Routledge. ISBN 978-1-4724-2406-8.
- Canby, Sheila R. vd. (2016). Court and Cosmos: The Great Age of the Seljuqs. Metropolitan Museum of Art. ISBN 978-1-58839-589-4.
- Crane, H. (1993). "Notes on Saldjūq Architectural Patronage in Thirteenth Century Anatolia". Journal of the Economic and Social History of the Orient. 36 (1): 1–57.
- Ettinghausen, Richard; Grabar, Oleg; Jenkins-Madina, Marilyn (2001). Islamic Art and Architecture: 650–1250. Yale University Press. ISBN 978-0-300-08869-4.
- Flood, Finbarr Barry (2007). "Lost in Translation: Architecture, Taxonomy, and the Eastern 'Turks'". Muqarnas, 24: 79–115. [doi:10.1163/22118993-90000112](https://doi.org/10.1163/22118993-90000112)
- Hattstein, Markus; Delius, Peter (2011). İslam: Sanat ve Mimari. h.f.ullmann. ISBN 9783848003808.
- Kuban, Doğan (2001). Divriği Mucizesi. YKY. ISBN 975080290X.
- Petersen, Andrew (1996). Dictionary of Islamic Architecture. Routledge. ISBN 9781134613663.
- Saladin, H. (1908). "Mimari (İslam)". Encyclopaedia of Religion and Ethics. 1. Charles Scribner's son.
- Saoud, Rabah (2003). "Muslim Architecture Under Seljuk Patronage (1038–1327)". Foundation for Science Technology and Civilisation.
Kaynak hatası: <ref>
"not" adında grup ana etiketi bulunuyor, ancak <references group="not"/>
etiketinin karşılığı bulunamadı (Bkz: Kaynak gösterme)